30 Ocak 2011 Pazar

18.kk-Cinsiyetli kıskançlık, cinsiyetsiz intikam

Boğaz'ı izlerken beklerdim hep.

Bir şekilde beni alıp, buralardan götürecek biri olacak mı diye düşünürdüm. SAnki buralara ait değildim. Hiç olmamıştım. Nedense düşündüğümden daha çok da korkaktım. O kadar korkardım ki, saçımı kaşımı kesip kimse benim kim olduğumu anlamadığı, kimse beni tanımadığı bir dünyada yaşayacağım diye hayaller kurardım. Ama yapamazdım.

Bundan iki sene önce saçlarımı kazımıştım sadece. Kafam iyiyken o da. İYi ki kafama kesmemiştim o aletle. Ama hayat öyle namussuz ki. Kesilen saçlarım inadına daha gür ve güzel çıkmışlardı. Ama hayır, bir şeyleri değiştirmeliydim. Burada, bu bankta oturup martıları izlerken, onları bir aile gibi isimlere boğarken onları, aslında 'birini' bekliyor olduğum gerçeğini değiştirerek başlamalıydım belki de ilk olarak.

İçime giren ilk insanı. Hem kalbime hem aklımam hem bedenime.
Halbuki nefret ediyordum O'nun bu masum gözüken sivriliğinden.
O'na baktığımda,sadece gizemlerini görüyordum nedense . BEnden neler saklıyordu kim bilir. O kadar belliydi ki gözlerinden. Gözlerine bakınca güvenemiyordum işte! Sanki tüm dünyayı dolaşmış, tüm ruhların içine girip çıkmış, binlerce kadına bana dokunduğu gibi narinlikle dokunmuş, kulaklarına bana fısıldadığı kelimeleri onlara da fısıldamıştı. Güvenemiyordum bu şair ruhlu adama. Bu adam beni elinde bu kadar rahat oynatabilecek gücü hissetmemeliydi. Ama öyle değildi. SEviyordum belki de o'nu. Bana garip bakıyordu. Garip ne demek bilir misiniz. Garip işte. Daha önce kimsenin bakmadığı gibi. Beni düşünüyordu. İçine kadar, dibine kadar, her zerresiyle 'sadece ben' varmışım gibi düşünüyordu beni. Ya da öyle hissettiriyordu!

Ama hayır! Yalancı idi O. Biliyordum. Teni masum kokmuyordu. Dudakları hiç öpülmemiş dudaklara dokunurken planlıydı. Kendini bırakmıyordu. Halbuki ben ikimiz de bırakalım kendimizi, ikimiz de kaybolalım isterdim. Onlarca mektup atacağına bana, gelip boğazda, beni gördüğü yerde bir çay ısmarlasın isterdim. SAdece bir çay. Onca güzel kelime, onca oyun, onca dize tamamen bir yalan gibi geliyordu. Kocaman bir yalan. Ben bir çay istiyordum sadece. Sıcak, ince belli bir bardak ve boğaz. Bir de o. Konuşalım istiyordum. TAnıyalım birbirimizi. Ama hayır. Kaçaktı o.Kaçıyordu benden durmadan. Ama kelimeleriyle ruhumu elime geçirmek için seferber olmuştu külliyen. UZaktan bir savaştı onunkisi. Adil olmayan bir savaş. HAlbuki benim gücüm sessizliğimdi. BEnim gücüm sertlikti.Nefretti. Bu satırları yazarken bile bu deftere içime kin doluyor. Kızıyorum hayatın bu adaletsizliğine. Benim neden bir silahım yok? Birileri kelimeleri, birileri resmi, birileri cesareti kullanırken bu savaşta, ben neden sadece kızabiliyorum herkese. Neden bende bir şey yok acı çektirmek için, bağlamak için kendimi O adama. O ruhları ruhlara yapıştırarak yaşayan adama. O şoföre!

Gece olmuştu tüm bunları düşünürken. Güçlü bir el, omzuma dokununca anladım saatin bu kadar ilerlediğini. ürktüm. Arkama döndüm. Karanlıkta seçemedim yüzünü. Bir kadındı. Uzun kızıl saçları, sert kemikli yüzüne ters düşen gülümsemesiyle, süs olarak takılmış gibi duran kemik çerçeveli gözlüğüyle garip bir kadın. SAnki buralara çok uzaktan gelmiş bir ruh. Neden bilmem, beni buradan götürebilecek kişi bu kadın diye hissettim o anda. Belki bunu başardı da.

Keira dedi adım. Ama kayra diyorlar bana burada.
Yanıma oturdu. Gerçi ben de alıştım bu ada.10 senedir İstanbulda'yım.

Şaşırmıştım. HAtta afallamıştım. Bir türke bu kadar az benzediği halde bu kadar mükemmel türkçe konuşan biri. Daha önce kimsenin ağzına bu kadar bakmamıştım, birisi bu kadar konuşsun istememiştim.

Gülümsedim. Konuşmak istemiyor gibi davranıyordum. Hoşuma gitmişti böyle değişik biriyle karşılaşmak ama hayır, hiç kimse ile konuşmak istemiyordum. O olaydan beri bir haftadır görmemişim şoförü. Ama her gün posta kutuma bir mektup geliyordu. Kendi kendimle savaşıyordum, her geçen gün sertleşiyordum. Kimse ile konuşmak istemiyordum. O mektupları da ancak okuduktan sonra yırtıyordum. Ama okuduktan sonra. Güçsüzlüğümü kendime ispatladıktan sonra .İÇimi o adamın zehriyle kirlettikten sonra.

Şuradan çay aldım dedi ikimize. İster misin?

Niye geldin ki yanıma. Kimsin sen dedim.

Kahkaha attı. bir bilsem dedi kim olduğumu. inan ilk sana söylerdim. Sen kimsin asıl. BEni tanıyorsun.

Sustum.
O gece başıma geleceklerin farkında değilmiş gibi sessizdim, sakindim hatta dahasu sanki dünyadan kopmuş gibiydim.

Biraz önce evden çıktı gitti.Uyuduğumu zannediyordu. Şimdi düşünüyorum da bunları yazarken, bu bir rüya mıydı? GErçekten yaşadım mı bunu yoksa şizofrenik karakterler mi yaratıyorum. Nasıl biri yanıma bu kadar rahat yaklaşabilirdi, nasıl bu kadar kalbime girebilirdi, nasıl biraz evvel yatağımdan çıkabilirdi. Hele bir kadın!

Şimdi aklıma dün beni arayan şoför geldi. Öğlene doğru. Evimin numarasını nereden bulduysa .Israrla çaldı telefon. DAyanamadım, kitabı bırakıp- ilk adam'ı okuyordum Camus dan- telefona gittim. Yarın dedi. YArın sabah geleceğim. Acaba o'na inat mıydı bu durum. Beni yakalasın mı istiyordum biriyle. Kıskansın mı istiyordum. Birazdan gelir miydi cidden? O kadarcık dürüst olabilir miydi.

Umrumda değil gerçi.

kafam karışmıştı. Şİmdi yazarken dün geceyi hatırlamaya çalışıyorum ama beceremiyorum tam. Çay içtikten sonra, şarap isteyip istemediğimi sordu. EVet evet, tabi isterim dedim. İlk şişeyi bitirdiğimizde gece yarısına yaklaşmıştık. Sonra eve gidelim istersen dedim ama neden? Ne konuştuk ki bu kadar güvendim birine. HAtırlamıyorum. Keira. ya da Keyra. YA da KAyra. GEce boyunca bir şeylerden bahsetti. Sanattan. YAzarmış. Ülkesinden bir sebepten ötürü ( ne olduğunu ısrarla söylemiyordu) ayrılmış. Fransa'da doğmuş, Fas'ta büyümüş. Babası büyükelçiymiş. Bunları niye hatırlıyorsam. İtalya'da okumuş. Bir sürü şehir, kent. Kaç dil bildiğini söylemiş miydi? 7? 8? hatırlamıyorum ama etkilenmiştim. Bunca farklı dilde aşık olabilen, yaşayabilen biri. YA Türkçe demiştim sanırım. Türkçe ne dili? Türkçe kaçışın dili demişti. Sabahları arkana bakmadan, sevildin mi sorgulamadan, sevdin mi koşarak, hele aşık oldun mu ölesiye kaçmanın dili. Korkak bir dil demişti. Sonra güldü. Epey güldü. Bir kaç yabancı kelime mırıldandı. Neden bilmem sonra durmadan konuşmaya başladım. Tek dilden. Türkçeden. O korkak dilden cesurca şeyler söyledim. Kustum kelimeleri. Kendim bile şaşırdım O'nun yanında bu kadar rahat hissetmekten.

Ağladım. Sarılmadı.
Güldüm sonra. Yine sarılmadı.

Halbuki bir temasa ihtiyacım vardı. Birinin varlığına. Bİr hayale değil.
Sonra anlatmaya başladım. 3.şişeyi bitirmiştik sanırım. Kafam iyice dağılmıştı. HAtırlamıyorum detayları. Ne konuştuğumuzu. Nedense ben daha çok içmişim gibi geliyor şimdi. Sanki şoför kılık değiştirip, kızıl saçlı, uzun boylu, güzel bir kadın olmuş; mükemmel bir türkçe ve buğulu bir sesle benle konuşuyor, beni kandırmaya, ağzımdan laf almaya çalışıyordu. Önce komik geldi bu düşünce, sonra inandım sanki bu hayale. KEsinlikle Şoför bu kadının ruhunda idi. Garip ve saçma idi kabul ediyorum. Belki de kuruntularım ciddileşmişti. KAfayı sıyırmak üzereydim ya da .

O anda Şoförden bahsetmeye başladım sanırım. HAtırlıyorum çünkü O'ndan bahsedeli çok olmamıştı ki öptü beni. Ürperdim. Kafamda Şoför varken, hatta Keire'nin Şoför olduğu hikayesini kurgularken bunu yapması korkuttu . Tüm kaslarım gevşemişti. Gözlerim net görmüyordu, dudaklarım uyuşmuştu. Ama O, herşeyin farkıdanydı. Bir an o'nun tutsağı gibi hissettim kendimi. Bana neden bunu yapıyordu. Başka birinin bedeninde neden O adam gibi öpüyordu. Nenden o'nun gibi dokunuyordu yüzüme. Neden aynı şekilde inliyordum. Tüm bedenim hissizdi ama O, hissi bana yeniden hissettiriyordu. Kİmdi bu kadın? ARa ara konuştuğu o yabancı kelimeler neydi? Bu kadar güzel bir vucütla neden bana dokunuyordu? Ağlamaya başladım. Kendimi bırakmıştım. KEsinlikle bırakmıştım!

SArıldım beline. Gömdüm kafamı güçlü karnına. Garip bir kadındı o. Kimdi neydi bilmiyordum. Yüzünü bile net hatırlamıyorum şu an. BElki de hiç yoktu. KAfam yarattı onu. Allak bullak oldum şu an. Fısıldadığı kelimeler..Hayır..! Bana öyle gelmiş olmalı.

Sabaha kadar uyuyamadım. BAşım dönüyordu. TEni sıcacıktı. O da uyumadı biliyordum. NEden bilmem, nefesleri hiç düzene girmedi. Kafasında ne vardı? DAhası bu kadının kalbi var mıydı?

Korktum.

Güneş yeni doğuyordu. USulca ayağa kalktı. Giyindi. Hiç bir şey olmamış gibi, sanki öyle bir gece hiç yaşanmamış gibiydi. Hiç bir şey bırakmadı gerisinde. Hİç bir şey.

aradan yarım saat bile geçmeden bir zil çalınması dışında
Gülümsedim
Sanki Süperman'ım telefon kulübesine gitmiş, üstünü değiştirmiş ve gelmiş gibiydi.

17.kapı-anahtar

İşim gücüm dalga geçmek benim. İnsanlarla, olaylarla hayatla, dertlerle... Sevmezler beni bu yüzden. Ben de çok bayılmıyorum kimseye zaten. Tek yaptığım hayatı katlanılabilir hale getirmek, onlar beceremiyorlar diye dalga geçmeyi, beni düşman belliyorlar.
Onların sorunu canım benim, ben dalgamı geçerim yine, banane!

Tabi biri var gelip de gitmeyen hayatımdan. Yıllar geçer, yine bi bakmışım karşımda ve git diyemem, biliyorum, hissediyorum. Bi gün taksisine binmiştim, bi daha da inemedim galiba...

O da dalga geçtiğinden olabilir, "ee siktir git, naparsan yap" dedik kaç defa birbirimize, ama sonra dönüp bi baktık ki sarılıyoruz...

Şimdi bi kıza aşık. Kız ondan nefret ediyor. Nerden biliyorum, gittim konuştum, hatta sanırım biraz daha fazlasını yaptım.
Kız küçücük. Melek gibi derler ya öyle. Masal dünyasından çıkmamış. Dedesiyle yaşayan küçük Heidi.
Dışardan bakınca öyle yani.

İçine girince keskin kayalar var. Nasıl sertleşmiş içi o kadar bilemiyorum, kendini beslemiş adeta. Hayattan acı çekmez insan her zaman, o kendi kendini acıtmış, acıtarak büyütmüş. Birilerini yaralamak için can atıyor, neyin intikamını alacak bilmiyorum, ama büyük hedefleri var.

İsmi Esra. Kısa düz küt kesilmiş siyaha yakın saçlarına uygun (küt nasıl bir saç modelidir, neden bu isim verilmiştir....) bir isim. Vücudu küçük sayılır, ya da normal diyeyim. Narin görünüyor, ama çok da dokunsan kırılacak gibi değil, spor yapıyor galiba.

Şarap içmek zayıflatıyor O'nu da , benim gibi. Beni korkarak sevdiği için, yanımda sarhoş olmaya çekinmedi. Cesaret geldi, bir yabancının yanında içini dışına çıkarma cesareti.

Çocuktu. İsyan doluydu. Yaratanın neyi neden yaptığını çok fazla sorguluyordu, yaratıcının oyunlarını destekleyen insanlardan da bu yüzden nefret ediyordu. Şoförden de... Kaderin cilvesi lafını destekleyen her şeyden. Dolayısıyla aşık olmaktan da kaçıyordu, ama bu kadar kaçtığına göre belli ki olmuştu, şoföre.

Çok dramatik kaçacak, biliyorum ama, 10 sene önceki halimi görüyordum O'nda. Çok sevdim, aynı zamanda kıskandım da. Evet, itiraf zamanı, şoför beyimizin aşık olduğu kız olduğu için kıskandım, 10 sene geriden geldiği için, ben pek çok şeyi kaybettiğim halde o daha tüm kendini beğenmişliğiyle hayattan çok şey beklediği için... Sadece ufacık bi sempatiyle birlikte kıskançlık...

Sevişmelerini anlatmaya başladı. Beni yaraladığının farkında değildi, çünkü şoförü tanıdığımın farkında değildi. Sadece sarhoştu ve ben evine çağırdığı dertleşmelik sıradan bir yabancıydım.  

Çok kıskandım, unutamayacağı yaralar vermek istedim.
Şarap şişesini tutan ellerini öptüm. Çözülüverdi birden... Aktı geçti zaman, benim için sıradandı, Onun için ilkti. İkinci ilkini de sahte biriyle yaşadı yani. Ama daha çok yaralanacaktı bu kez, nefret etmiyordu çünkü, beni sevmişti .
Şoförden alamadığı hazzı verdim. Sevgiyle karışık haz, sonsuz bağımlılığı müjdeler.
Artık lezbiyen olduğunu düşünüyordu, ama değildi, sadece beni sevmişti.

Belime sarılıp uyudu tüm gece. Sabah da uyanmadı ben giderken.
Birini daha katletmenin verdiği iç sıkıntısıyla günlük hayatıma döndüm. Şoföre hiçbi şey anlatmadım. Anlayacaktı zaten her şeyi.

29 Ocak 2011 Cumartesi

17.kk-Şoför ve Şair

tutmadım ama ellerini
şarap iyi çarpmıştı seni. Gözlerinden kayıyordu yaşlar. Dayanamadım.Kalktım yataktan. Banyona geçtim. Yüzüme soğuk sular vurdum. ayıltmaya çalıştım ruhumu. RAhattım aslında sen ardımda kalmışken elin boş.
Döndüğümde sızacağını biliyordum.
Utanmanı istemiyordum.
Çünkü SEni hiç bu kadar zayıf görmemiştim.
İçim garip oldu. kaçtım senden. HAtırlamıyorum diyebilmek için.

Güneş doğacaktı.
Isırıyordu kulaklarımı ışıklar

Aynaya baktım uzun uzun.
Gözlerimin altındaki morlukları silmeye çalıştım ellerimle. Ama hayır, onca sigara onca alkol nereye gidecekti ki!.

Hani demiştin ya bana içli içli bir umursamazlıkla: Kişinin ruhu gözlerindedir şoför. Yaşlanma tendeki kırışıktan değil gözdeki ışıktan anlaşılır.

Haklısın. Gözlerimde görüyorum işte tüm dağılmışlıkları, anıları, geçmişi.Bedenim değil.Asıl ben.şuan. Ben! Ne kadar da çıplağım bu gözlerle. Çırılçıplak hem de!

Ayaklarımın ucuna basa basa giriyorum odaya. sen kokan odana.
Sızmışsın. Mışıl mışıl kokuyorsun. İnsan uyurken gerçek halinde mi olur cidden.. İşte sen, masumsun. Onca insanı sen öldürmüş olamazsın, onca sert sözler senden çıkmış olamaz, bir kelam uğruna bunca yürekten mürekkep almış olamazsın.

Hem bak, evin ne kadar soğumuş. ÜStünü örtüp çıkayım. Gerçi birazdan uyanırsın, gülümsersin gittiğime. Dersin ki:

iki kelam tanrısı gece sevişir gündüz ayrılır. Kelamların efendileri arzuyla sevişirler ama sevemez biribirlerini.

Hani o gün yazdığın gibi:

kelime getirdi seni bana
ve o götürecek yine

Benden daha şair kadın! BEnim sığındığım soğuk liman. Hayvansılığımın boşaldığı beden. Dizinde ağladığım, tokatlayarak uyuttuğum kadın. Kalbi pezevenk kadın! Bir insan kendini ne kadar severse seni o denli sevdim seni, biliyorsun değil mi? bilmez miain. HEm de nasıl bilirsin.

Ama şimdi gitmeliyim yine.

O kızın yanına gitmeliyim.

HAni ' nasıl ya? ilk senle mi beraber oldu.' diye kahkaha attığın kızın yanına gitmeliyim.

Gizli gizli izlediğin, hatta bir şekilde tanıştığın kızın yanına.Nasıl oyuncusundur sen! Bilmez miyim..

Kıskanmadın biliyorum o nu. sadece merak ettin.
VE gittin, izledin o yerde. Konuştun. Ne konuştuğunu bilemediğim kızın yanına gideceğim işte.

Ne söyledin o na? Niye güldüğünü söyledin mi mesela? Ya da benim tüm defterlerimi dolduran kalbini anlattın mı O'na? Bir bilsen katil kadın. KAtil ve şair kadın. Sen 'elimi tut' derken ne kadar samimiyken, o ' git.sevmedim seni' derken o kadar yalancıydı işte. O kızı sevdim ben. CEsurdu. Senden daha cesurdu. SEnden bile daha cesurdu!

Söylesene
Öptün mü o kızı sırf benim tadımı almak için?
Söylesene cesaret ettin mi O'nun ruhuna girmeye.
Hayır
Öldürme O'nu da.

Gel
beni öldür
Bir ben ölümsüzüm senin dünyanda
ve bundan
bir ben gelebiliyorum istediğim zaman sana..

16.kapı- anahtar

yazmak için sarhoş olmam lazım anlıyor musun?
ayık kafayla çok ayık olurum, ali kitap al dan başka bi şey duyamazsın benden...
bugün git yarın gel bu yüzden.
ki biliyorsun yarın yaklaşık 5 dakika sonra olacak.

günleri böyle dakikalarla ayırmasaydık ne olurdu sayın şoför bey?
hava kararsaydı, aydınlansaydı...
kararsaydı, aydınlansaydı...

ne olurdu?
yarın diye bi şey olur muydu yine?
"gün doğunca" diye bi şey olurdu muhtemelen.
yine hava kararmadan bi işler yetiştirilmeye çalışılırdı.
ama elektrik var artık, karanlıkla aydınlık arasında çok da fark yok...
belki saat olmadığı zamanlarda gece çalışıp gündüz dinlenirdik...
hava çok sıcaksa mesela...
enerji harcamasını çk umursamazdık yine muhtemelen..

ama olmaz ki !
gece aydınlatılabilir..
gündüz ne kadar karartılabilirdi ki?
hem bizim (biz burda insanlar oluyoruz)
asıl isteğimiz karanlık değil ki!
yıldızlar da lazım.
değil mi yoksa

değil mi şoför?

sanırım yarın oldu.
yazdım çünkü.
ne yazdığımın önemi yok mu?
içerik boş olsa da olur mu..
boş içerikle yazmak.. hiç karizmatik değil ki alkollü şoför!

alkolsüzken çekilmiyorsun biliyorsun değil mi?
ben de mi?
o zaman bize yaratıcının bir lütfu olsa gerek bu meret...

bak tavanda yıldızlar var..
görüyor musun?
yıldız kayarsa, dilek tut.
bi de elimi tut.

sarhoş mu oldum ne?
hadi kayıyorum ben , git artık hayalimden.

11 Ocak 2011 Salı

16.kk-Ruhun zarı delinirse kanar mı?

becermek kelimesinden nefret ederim
belki de tek nefret ettigim kelime budur

o gece
o kiz
o soguk gecede beni becer
ilk beceren sen ol deyince basimdan asagi kaynar sular dokuldu
sanki filmin en olmadik sahnesinde en olmadik karakter ölmüş gibiydi
sasirip kalmistim
belki beklemedigimden
belki bir kizi ilk kez hic becermedigimden
becerikli oldugumdan ya da.

cok dusup kalktim
yatip sevistim kadinlarla
pek cok kirmizi gece yasadim pek cok aciyi dinledim
guclu gozukmeye calisan cok kadin gordum
sonrasinda aglayip sizladilar sabaha dogru
ya da cok zayif kadinlar gordum, basta utandilar sonra
hayatimda en saygi duyduklarima evrildiler
helbuki cinsellik bir erkek icin ne evrim ne de devrim yeridir
cinsellik bir oyun alanidir
o kadar.
ama ben hic
bu oyuna ilk kez girenle sevismedim
bir kizi
tabir-i caizse ilk bozan
onu ilk beceren (!) olmadim

o anda
tam bana onu soyledigi anda
ruhumda yikilan domino taslarinin arasinda hizla kalktim ve uzaklastim kosarcasina
taksime atladim
eve gittim
annem saskin bakislarla beni bekliyordu
gozlerinin alti iyiden iyiye torbalanmis
meraklanmis. elinde bir oya, pencere kenarindaki petegin yanina oturmus, oylece sessiz sedasiz izledi iceri hisimla girisimi

icimden bir kufur savurdum her seye
sorumluluklara
bu kadini bu saate kadar bekleten bana
bir dahaki gidisinde o kizi becerecek(!)olan bana
kendini asik edecek
asik olacak bana!
lanet ettim
her seye

sonra gidip annemin yanagindan optum
ozur dileyip, gonlunu aldim
sirtimi sivazladi
hic bir sey soylemedi
daha da sinir oldum

odama girdim
lambami yaktim
radyomu actim
amcamdan kalan eski ve emektar radyomu

yatagima yattim
kollarimi ensemde kavusturdum ve o an
tam o an
gulumsedim

iki gun
tam iki gun durmadan yazdim
durmadan kactim
acizdim
tipki o'nun dedigi gibi
alkislayanim yok
soranim yok
arada bir annem girip iyi misin diye soruyor
cay getiriyor
meyve getiriyor
aciyorum kendime
30 yasina gelmis adam
utanmaz mi annesinin kendisine hizmet etmesine

utanmiyor iste
tesekkur ediyor
bitiyor

derken
o gecenin
o salinin
ilikligina guvendim
ve bu gece dedim
gidecegim o sahile
konusmayacagim hic
ne demekmis yazarlik gorsun diye
anlasin beni isteyecegim
iki kisi olmak ile yazar olmak arasindaki farki hissetsin isteyecegim
aradan aylar gececek ona o iki gun boyunca yazdiklarimi verecegim
utanmasin diye
ben utanmis gibi yapacagim

hic vakit kaybetmeden ciktim evden
saat 8 e geliyordu
taksiyi ayni yerde durdurdum
niyazi abi yoktu ortalarda
sevindim
o ise
ileride bankin orada oturuyordu yine
beni bekliyordu biliyordum
merak ediyordu beni
ama hayir
arzulamamaliydi beni
bir yazar arzulamazdi yazar olmayi
zorunda olmaliydi
hatta belki tiksinmeli
ama merak etmeliydi
sonunu basini ve kin duymaliydi
tipki benim kendime duydugum gibi
bolunmeliydi binlerce parcaya
tipki benim bolundugum gibi

alkolden etkilenmem pek ben
ama o bilmiyordu bunu
saraplari aldim yanina oturdum
hic konusmadik
sadece ictik
biraz gevsemis davraniyordum ki
rahat hissetsin
guclu hissetsin kendini

evine girdik
iyiden iyiye kararsizlik icindeydi
bir yandan dusunuyordu ne yaptigini
bir yandan kizmisti epey bana

bakislarimiz neredeyse hic dokunmadi
neredeyse hic konusmadik
soyundu ve ne yapacagini bilmeyen ama bilgisiz de gorunmek istemeyen birinin cesareti ile icine aldi beni
oylesine yapiyor gibi davraniyordu
ama
unutuyordu
yazarlar
ruhu okuyan
kelami yazan insanlardir
ve o
karsimda hem bedeni hem ruhu cirilciplak
kisik kisik nefes aliyordu

bir ara
kontrolunu kaybedip sinirlerinin esirliginden kurtulunca
yuzume dokundu
omuzlarima
kollarima
saclarima

sevdi beni
o an asik oldu bana
ama hayir dedi icinden
sarilip yatmayacagim
siradan olmayacagim

o an da. kalkti banyoya gitti
ruhunu burada
hemen yanimda birakti
biraz konustuk onunla
gulumsedi bana
anlayacaktim onu
anladi

ve dustan su sesi yukseldi
ben uykuya daldim
el ele tutusurken onunla

15.kapı-anahtar

o gün bi şey diyemedi. korktu benden!
sarhoş gibi, kalktı yürüdü. 
ne düşündü, ne geçti aklından? bilmiyorum, anlamadım. 
nefret doluydu içim, sorgulamadım.

2 gece sonra yine geldi. bekliyordum

içtik, iki şişe şarap almış

fırsat doğmuştu bana, hızlı içiyordu, elbet çarpılacaktı.
cezasını verme zamanı!
farklıydı benim için çünkü, 
kendi kendine tecavüz etti
namusunu kirletti, ölmeliydi gözümde, töre cinayetine bi de erkek kurban verilmeli

masum bi yazarın bir roman karakterinin yerine geçme girişimi sebebiyle mahkum olduğu idam  cezası şöyle gerçekleşti: olay anını aynen anlatıyorum...

hafiften benden korktuğunu hissediyorum.
ne de olsa benim çöplüğüme gidiyoruz.

şarabın biri bende biri onda
kadeh yok, şişeden

Gözlerim karanlık. Oda karanlık. 
Gözlerim açık,
görmeliyim yüzünü.
ruhum kirli.
kime göre? onlara göre. onlar kim?
şu an bizi izleyen milyarlarca insan.
işleri güçleri yok mu ? tabi ki var..
misal ben şimdi nasıl onları düşünüyorsam onlar da beni düşünüyor.

evimdeyim. ilk kez bir erkek giriyor annemle babamın yatağına
iki kişilik tek yatak o, evdeki 
kirletmek istiyorum
evin her köşesini kirletmek istiyorum
sarhoşluğumdan falan değil hayır
sarhoş da değilim zaten, sadece gözlerim karanlık
içim ayık, hiç olmadığım kadar
alkol herkesi böyle yapar mı, daha ayık..?

içim kirli zaten
dışımın temizmiş gibi görünmesinin anlamı yok artık
saçları örülmüş ufaklık
ana babasının elinden tutmuş
çizgi filmden fırlamış aptal heidi
yok öyle biri hiç olmadı.
kuklası vardı gerçek esranın, öldüreceğim bu gece onu.

annemin gardırobunun önüne gelince soyunmaya başlıyorum. 
uzaktan izliyor beni
gözlerinde "hadi bakalım, nasıl olacak" bakışı var
gözlerine baktıkça nefret ediyorum
tadına bakmak istediğim adam bu değildi
ama hiç sorun değil
nefretle daha iyi saldırırım

vücuduma değil, yüzüme  bakıyor.
merak ediyor

onu izleyip duracak değilim
çırılçıplağım, ruhumla değil, bedenimle
bok gibiyim aslında
(bok demek ayıptı di mi anne )

babamın masasındaki sarı masa lambasını yakıyorum
kirli sarı bi ışıkta sadece yüzünü görebilmem için

dudaklarına yapışıyorum 
çok şehvetli
çok ateşli
gibi...
öpüyorum yüzündeki her yeri
öpmek bana göre değil
hele bu adamı öpmek...
sevgi dolu olması gereken dudaklar çekiliyor sahneden
ısırmaya dönüşüyor 

yataktayım. üstünde. hep üstünde. 
çıldırıyor
gözleri kayıyor
hep yüzüne bakıyorum
o bana bakamıyor

bende bi şey yok anne
kan da gelmedi (kadın olmadım mı demek oluyor bu? sünnet olmak gibi bi şey mi anne kızlık zarı?)

annem yok
(aylardır bozulmayan örtüyü bozduk
annemle babam burdaydı
tam olarak hangi pozisyonda benm tohumumu anneme bıraktı acaba babam?
yarışı kazanan tohum nasıl bi şeydi acaba?
benim gibi sessiz sakin kafasının dikine yürüyen bi tip miydi?
sarhoş olur muydu sık sık?
yaşlı tohumlar onu sever miydi?
hırslı olduğu için mi kazandı yarışı? bana benzemiyor herhalde o zaan...)

karşımda bi adam var. terlemiş. kirlenmiş. kendnden tiksiniyor.
sarhoştu
bi kızın bekaretini bozdu
şimdi ona sımsıkı sarılıp uyumamı bekliyor
kısa bi süre de olsa duygusallaşmamızı
iyi ki gelmişsin dememi

küçük kırılgan bi kız öyle yapar 

vücudunu son bikez baştan aşağı yalayıp boynuna kalıcı bi diş izi bırakıyorum
aynaya baktıkça yaptığı günahı hatırlasın diye..
o bu dünyanın adamı değil çünkü , pişman olmaya başladı bile.

aramızdaki duvarı yıkmadan banyoya gidip duş alıyorum.
zerre kadar haz almadığım bi gidip gelme olayından vücüdumda iz kalmasına gerek yok.
çıkınca ona da havlu verip geçiyorum odama, 
kapımı kitleyip,
sabaha kadar yatakta gözümü tavana dikiyorum
dğer gecelerden farkı ne?
evde biri daha var sadece...

o bu dünyanın adamı değil, uzaktan izlemeliydi. cezayı hak etti.



 

15.kk-Yazarların mastürbasyonu

yok be oglum. Ben hic gelmeyeyim simdi. Bir kac gundur bana naz eder,simitlerden para almiyor musum da, ona bu davranisimla ne demek istiyormusum..

Deli kiz! Hem ac-tok oyle gezer hem de gururdan yanina yaklasilmaz.

gulumsedim
neden bilmem yanimda gelmesini o anda istemedigimi fark ettim
kiza yaklasiyordum
arkasini donmus' banka oturmus oylece denizi izliyordu
boynunda inceden yesil bir atki,basinda siyah orme bir bere. Dalgalanan kumral küt saclarinin kiviriciklari arasina sakladigi gecmisi. Etraf buram buram aci ve ani kokuyordu.
Yaklastim
Bankin sagina dogru iyiden iyiye sokuldum
Yuzunu kaldirdi
o anda
gecenin zifiri karanliginda bile beni kendine yonelten yesil belki de en koyu yesil gozleriyle merakli ama korkusuzca bakti. Bakisina cevap vermeden yanina oturdum.
gulumsemesini goruyor gibiydim
elimi uzatsam sanki dokunacaktim icindeki o guzel ve saf cocuga

saflik ve yazarlar
mukemmel ikililer degil mi dedim o anda.
Sesim oldugundan garip hatta belki olgun bir erkeginki gibi cikmisti
tok
kendine guven dolu
halbuki ben olgun sayilmam
kendime de guvenim pek iyi degildir
kendi ic dunyamda o yana bu yana dolanir durururum
ama bir kere farkli baslamistim konusmaya
sanki romanimda yazar gibi
sanki
sanki ben degilmisim ama bana en cok yakin o yazar zuppesi halimmisim gibi

tam o sirada
ben bu dusuncelerin icinde bogulmusken
cevap verdi bana:

bence yazarlar
en talihsiz ve yalniz insanlar
yaptiklari icraat tek basina
zevksiz ve kimsesiz bir dunyalari var aslinda
alkislayanlari yok,izleyenleri yok, dinleyenleri yok
zifiri bir yalnizlik
bir tek kalem sesi.
yazik!
masturbasyon yapmak gibi bir sey onlari isleri
gercekten kopuklar

oyle kendi kendilerine takiliyorlar
inlemeleri bile acikli
halbuki
yasam en az iki kisiden var olur
bir iliski sonunda ter kokusu duymak. iyiydi diyebilmek. sarilip uyuyabilmek ya da defolup gitmek yoktur onlarin dunyasinda
saf ve yazarlik diyorsun ya
haklisin
dunyanin en saf insanlari onlar
acizliklikleri ve yalanlarinda boguluyorlar
ve farkinda bile degiller
saflar
cunku
onlari suclayamayiz


dayanmadim
son kelimelere gelmeden
cunku der demez
kahkahayi bastim


sen dedim.sen hic sevistin mi
ama gercekten? kanira kanira

sasirdi.Beklemiyordu boyle bir soru.
Suratindaki o hafif zafer kazanmis ve seni taniyorum ifadeleri gitti
dudaklarini buzdu
ilk defa
en basindan beri
bana dondu
ciddiyeti kaslarini kiristirmis
kalbinin sessizligi kirilmis bir halde
o hayatimi degistiren cumleyi soyledi:

hadi o zaman
gidelim ve
ilk sen becer beni!

14. kapı-anahtar

bugün kütüphanedeyim.
ahşap gıcırdayan halk kütüphanesinde.
eminim burdaki ders çalışan öğrenciler bana küçümseyerek çaktırmadan bakarlarken, bir taraftan da imreniyorlar.
boşum çünkü.
okula gitmiyorum onlar gibi
yapmak zorunda olduğum bi şey yok.
kitap okumak için geliyorum kütüphaneye.
normal olan bu değil mi?
kime göre normal ...
normal, topluma göre doğru olandır.
yani çoğunluğun dile getirmese bile kabul ettiğine göre.
ben onlara aykırıyım, o halde normal olan benimki değil, onların yaptığı....
tüh, bak sen. anormalmişim.

kıçımın kenarları...

bugün o şoförle tanışmamın üstünden 10 gün geçti.
10 gündür bu kütüphanedeyim.
artık sahilde oturup insanları izlemek istemiyorum
kafa dağıtmak için gelmiş, derinlere dalan, bi gözü çocuğunda bi çocuğu uzaklarda olan... insanları izlemiyorum.
bu dönem kapandı.
o sahilde olması gereken oldu:
o şoförle tanıştım.

şimdi zor durumdaki insanların, zor zamanlarını izleme zamanı!
yihhuu..
bunu seviyorum.
böyle güzel bi mekanda kendilerine hayatı zindan edişlerini izlemeyi seviyorum!

evet öldü.
içimde bi sevimli kız çocuğu vardı.
gelen geçen yanağını mıncıklar, başını okşardı.
o yazar bozuntusu şoför çakması ile konuşunca
günlerce hayalini kurduğum şey gerçekleşince öldü.

şimdi yeni bi amaç doğuyor içimde.
ilk kez kin!
ilk kez hırs!
onun içindeki "olgun" adamı öldüreceğim ben de!
çocuk gibi olacak 3 vakte kadar.
savunmasız, yargılamalara karşı korunaksız...darbelere dirençsiz...
çok yara alacak çok!
hele bi dur bakalım,
önce şu kütüphanedekilere işkencemi bitireyim,
bu dönem bi bitsin...
bi sonraki maceramız, bi taksi durağında olacaktır belki kim bilir!

2 Ocak 2011 Pazar

14.kk-Piyanistin kalp krizi

Kendimi öldürmemle(!) başladı benim yaşamım
SOktum yüzümü yüzlerce parçaya bölen aynayı karnıma
Hiç bir şey hissetmedim önce, ılık bir huzurdan başka
PArmak aralarıma girdi kan, yaktı tenimi arzu
Oturdum Piyanomun başına
üzerimdeki beyaz smokinimle!
Dimdik duruyordum, ufak saf bir hap almış gibi renklenmişken dünyam
hissizleşiyordu gözyaşlarım, sakallarımın arasına giriyordu diğer karakterlerim
Biliyordum ben, biliyordum içimdeki diğerlerini!

Bazen görmezden geliyordum yaptıklarını
bazen aşık oluyordum onlara
aşkım dokunur gibiydi bulutlara.
Çocukluk hayalimdi benim bulutları kavanozlara koyup saklamak,
ve işte
tıpkı o hayal gibi
saklıyordum aşklarımı ne kadar saklayabilirsem!

Parmaklarım tuşlardan akıyordu,
ruhuma akan melodileri sese çeviriyordum
Kendimi öldürüyordum,
kendimden kaçıyordum.

kemiklerime kadar yorgundum
hücrelerime kadar ayrışmıştı ruhum!

Bana konulan biyolojik tanılardan,
gerçeklik ile hayal arasına sıkışıp kalmışlıktan,
ince güzel parmaklarımın beyazlıklarla sevişmesinden kaçıyordum.

Kararmaya başlıyordu gece!
mumlar titriyorlar,
sönecekler birazdan.

İçime daha bir batıyordu ayna
damarlarım sertleşiyor, sanki karnıma yüzlerce ton ağırlığınca kayalar koyuluyor.
Gözlerim!

Gözlerimi tutamıyordum
Soğuk yaşlar boşalıyor,
bir kezzap gibi yanıyor arzum
çığlıklarım düğümleniyor dilime!
parmaklarım titriyor
yarım
yarım
yarım kalıyor her şey!

Karşımda
tam karşımda
benden olduğunu bildiğim
benim yarattığımı bildiğim
ama tüm gerçekliklerden daha çok sevdiğim o kadın oturmuş, bana doğru bakıyor
üzgün
mutlu
üzgün
mutlu!

Gitme der gibi ellerini uzatıyor.
Gülümsemiyorum ona eskisi gibi
sanki dudaklarım kesilmiş
sanki kaslarım donmuş

ah ölümle sevişiyorum!
kaskatı etti tenimi.
vahşi
arzu dolu içine girmem için.

Kıvırcık saçlarımın arasından parmaklarının geçişini hatırlıyordum halbuki
kadın!
kıpkızıl saçlı kadın.
hayal-ettiğim
canlanıp ölen kadın!

yaşar gibi hatırlıyorum herşeyi
zamanı tuttum en kıvrak yerinden
dans ettiriyordum istediğim gibi
Ah tanrı gibiyim
ölüm kadınım!


Lacivert
beton gibi lacivert gözlerimle ona bakıyorum!
Dudaklarım titrerken bir kaç cümle çıkıyor:

Özledim
hem de çok..

Şaşırıyorum korkaklığıma
sinmişliğime
halbuki geç bile kaldım
şimdi şimdi ölmeliyim artık!

Son sözlerim olacak sanıyorum
ama hayır
o kadar kesik o kadar acı çıktı ki melodisi sesimin
Tuşlardan düştü ellerim,
gözlerim kapandı
Kafamı çarptığımı hissettim en son
tak!

ve uyandım
Bir odada,
kafamda bir bez,
kollarımda serumlar,
burnumda o bilindik hastane kokusu.

Zor yutkunuyorum,
sanki gırtlağım kopartacak boğazımı.

Zor görüyorum,
sanki acılarımın körlüğü sindi anılarıma.

tüküresim geliyor kendime
yüzüme
tam ortasına!

Kaçıyorum yine gözlerimi yumarak,
hayal dünyamın melodili kayıkları arasında dalıyorum
özgürüm
özgür
ama ruhum bedenimde tutsak
bir hastane odasında

ah ruhum,
ruhum
ruhum!!!


binlerce parçaya ayrılmış ruhum!
Bırak artık bedeni
bırak
bırak

13. kapı- anahtar

Evet, ilk seviştiğim erkekti O.
Üniversitenin ortalarındaydım, bi şekilde tanışmıştık, 5 yaş filan büyüktü benden, bi şekilde kaynaşmıştık. Evine gitmiştim.

Neler olacağı belliydi. Alkolümüz de hazırdı. Alkollenince muhabbetimiz tavan yapıyordu çünkü, ayıkken yabancı gibiydik. içten gelmiyordu sanki sözler.

Yatağında film izleyecektik, elimizde ev yapımı (memleketten gelmiş)rakı+kola kadehimiz(ilk kez içiyordum), hiç dokunulmayan çerez tabağımız yanımızda... filmimizi seçtik, uzattık ayaklarımızı... pat diye uzanıp öptü dudağımın kenarından. geri çekilip gülümsedi. ben şaşkın gülümsedim, sanki hiç beklemiyormuşum gibi. gülümsediğimi görünce tekrar... sonra ben de..

sonra bi gün arkadaşlarım "erkekler, ilk buluşmasında fransız öpücüğü yapan kız kesin verir, diye düşünüyorlarmış..." deyince epey gülmüştüm içimden. O da öyle düşünmüş müydü acaba...Düşündüyse haklı çıkmıştı, ama garip, ne veriyoruz? Neyimiz var da veriyoruz? Namus mu? Onlar vermiyorlar mı? Alış-veriş değil mi bu ...işteş bi eylem ne de olsa "sev-iş-mek"

Neyse...
O bir mühendisti. dikiş tutturmaya çalışıyordu. bi işten çıkıp diğerine giriyordu. herkes gibi turuncu saçlarımı çok sevmişti.
ona bi şey verdim mi bilmiyordum ama, almıştım epey bi duygu. orhan veli ne doğru demiş, hakkaten insan aynada başka güzel oluyormuş, yatakta başka. bir insanı en iyi, yatakta burnu burnuma değerek yüzüne baktığım anda tanıyabileceğimi O'nunla birlikte öğrendim.

İnsanların uyurken yanında bi nefes hissetme ihtiyacında oldukları için, ömrünün kalan her gecesini garantilemek için evlendiklerini o zaman düşündüm. Ama öyle biyolojik bi ihtiyaç değil, "yanımda biri var, birazdan bana dokunacak, teni sıcak olacak.." hissi.

ten sıcaklığı.. O'nda fark ettim ya, kalp sıcaklığını da O'nda bulacağımı sandım. o da öyle umdu başlarda... ama sonra benim gitmemi beklediğini anladım. terk etmek genç bir kızın kalbini kırmak demekti, delikanlılığa sığmazdı, "kötü adam" olmanın vicdan azabını kaldıramazdı.

uzun süre bırakmadım. bıraktım, dayanamadım, geri döndüm. ilkti işte, ilk platonik aşkım gibiydi, yapışmıştı kemiklerime, soyup atamıyordum pat diye. bi ağlama krizinin ortasında telefon başında O'nu ararken buluyordum kendimi.

Sürekli aklıma o sahne geliyordu: bir kötü adam bağırıyor ve ben atletini çıkarıyorum, bir anne ağlıyor ve O boynumu öpüyor, bir adam deliriyor ve ben üstüne çıkıyorum, filmin jeneriği akıyor ve biz kenetlenmişiz, yüzlerimizi okşuyoruz. "nasılsın" diye soruyor bana, "iyiyim" diyorum. dolu dolu bi iyiyim ama, öylesine değil.

annem sevincinden ölüyor, düzenli işi olan bi adam buldum, mezun olunca yakında evleniriz diye... ikimizin de aklından geçmiyor evlenmek. o "artık" düzenli bi hayat istiyor, evlenmek istiyor, ben sadece bi tutku bi alışkanlık bi gencim onun için. "çocuklarının annesi" dışarda bi yerde O'nu bekliyor biliyorum. beni dinledikçe uzaklaşıyor benden, görüyorum.

iyi seviştiğimi söylüyor. O'na kızdığım zamanlarda başkalarıyla yatıyorum. Hepsi aynı şeyi söylüyor. artık erkeklerin isteklerini bilip rol yapabiliyorum. Aldıkları zevkin karşılığını bana tam veremiyorlar. Para versinler bari istiyorum...

Gizlice yapıyorum bi süre fahişeliği, kulaktan kulağa yayılıyor ünüm. Esin bile hala bilmiyor. annem bi gün telefonda konuşurken dinleyince beni her şeyi öğreniyor, bağırmaya başlıyor. mühendis olup sürünmek istemediğimi söylüyorum. hayatıma daha fazla karışmasını istemiyorum. esinle eve çıkıyoruz.

Bu sırada O da öğreniyor. Daha da uzaklaşıyor benden, gözlerinden anlıyorum. gitmemi bekliyordu zaten, hayatını boşaltmamı, yenisine tamamen yer açmamı. Bi daha görüşmeyeceğimizi söyleyip ayrılıyorum yanından. tabi ki dur demiyor.

Sonra ne yaptı, hiç bilmiyorum.
Nasıl öğreniyor hastanede yattığımı, bilmiyorum.
Benim yaşadıklarımı biliyor mu, bilmiyorum.
Beni ağlatmayı nasıl hala becerebiliyor, bilmiyorum..

İsmi Mehmet. Elimi dudaklarımı öpüyor, yine bakıyorum yüzüne, yine yataktayız (hastane yatağı ama olsun).. yine içim gidiyor üstünü çıkarmak için..yine görebiliyorum onu. ama biliyorum ki yine olmaz. bazı insanlar asla var ve yok olamaz, öğreniyorum.

Yazarım (şoförüm), "sen artık benim kahramanım değilsin" demişti. başka bi yazar, başka bi hayat demekti... demek ki mehmet, artık sana yer yok bu romanda, sadece geçerken uğradın zaten..biliyorum. son bi kez öp ve git hadi.