11 Ocak 2011 Salı

15.kapı-anahtar

o gün bi şey diyemedi. korktu benden!
sarhoş gibi, kalktı yürüdü. 
ne düşündü, ne geçti aklından? bilmiyorum, anlamadım. 
nefret doluydu içim, sorgulamadım.

2 gece sonra yine geldi. bekliyordum

içtik, iki şişe şarap almış

fırsat doğmuştu bana, hızlı içiyordu, elbet çarpılacaktı.
cezasını verme zamanı!
farklıydı benim için çünkü, 
kendi kendine tecavüz etti
namusunu kirletti, ölmeliydi gözümde, töre cinayetine bi de erkek kurban verilmeli

masum bi yazarın bir roman karakterinin yerine geçme girişimi sebebiyle mahkum olduğu idam  cezası şöyle gerçekleşti: olay anını aynen anlatıyorum...

hafiften benden korktuğunu hissediyorum.
ne de olsa benim çöplüğüme gidiyoruz.

şarabın biri bende biri onda
kadeh yok, şişeden

Gözlerim karanlık. Oda karanlık. 
Gözlerim açık,
görmeliyim yüzünü.
ruhum kirli.
kime göre? onlara göre. onlar kim?
şu an bizi izleyen milyarlarca insan.
işleri güçleri yok mu ? tabi ki var..
misal ben şimdi nasıl onları düşünüyorsam onlar da beni düşünüyor.

evimdeyim. ilk kez bir erkek giriyor annemle babamın yatağına
iki kişilik tek yatak o, evdeki 
kirletmek istiyorum
evin her köşesini kirletmek istiyorum
sarhoşluğumdan falan değil hayır
sarhoş da değilim zaten, sadece gözlerim karanlık
içim ayık, hiç olmadığım kadar
alkol herkesi böyle yapar mı, daha ayık..?

içim kirli zaten
dışımın temizmiş gibi görünmesinin anlamı yok artık
saçları örülmüş ufaklık
ana babasının elinden tutmuş
çizgi filmden fırlamış aptal heidi
yok öyle biri hiç olmadı.
kuklası vardı gerçek esranın, öldüreceğim bu gece onu.

annemin gardırobunun önüne gelince soyunmaya başlıyorum. 
uzaktan izliyor beni
gözlerinde "hadi bakalım, nasıl olacak" bakışı var
gözlerine baktıkça nefret ediyorum
tadına bakmak istediğim adam bu değildi
ama hiç sorun değil
nefretle daha iyi saldırırım

vücuduma değil, yüzüme  bakıyor.
merak ediyor

onu izleyip duracak değilim
çırılçıplağım, ruhumla değil, bedenimle
bok gibiyim aslında
(bok demek ayıptı di mi anne )

babamın masasındaki sarı masa lambasını yakıyorum
kirli sarı bi ışıkta sadece yüzünü görebilmem için

dudaklarına yapışıyorum 
çok şehvetli
çok ateşli
gibi...
öpüyorum yüzündeki her yeri
öpmek bana göre değil
hele bu adamı öpmek...
sevgi dolu olması gereken dudaklar çekiliyor sahneden
ısırmaya dönüşüyor 

yataktayım. üstünde. hep üstünde. 
çıldırıyor
gözleri kayıyor
hep yüzüne bakıyorum
o bana bakamıyor

bende bi şey yok anne
kan da gelmedi (kadın olmadım mı demek oluyor bu? sünnet olmak gibi bi şey mi anne kızlık zarı?)

annem yok
(aylardır bozulmayan örtüyü bozduk
annemle babam burdaydı
tam olarak hangi pozisyonda benm tohumumu anneme bıraktı acaba babam?
yarışı kazanan tohum nasıl bi şeydi acaba?
benim gibi sessiz sakin kafasının dikine yürüyen bi tip miydi?
sarhoş olur muydu sık sık?
yaşlı tohumlar onu sever miydi?
hırslı olduğu için mi kazandı yarışı? bana benzemiyor herhalde o zaan...)

karşımda bi adam var. terlemiş. kirlenmiş. kendnden tiksiniyor.
sarhoştu
bi kızın bekaretini bozdu
şimdi ona sımsıkı sarılıp uyumamı bekliyor
kısa bi süre de olsa duygusallaşmamızı
iyi ki gelmişsin dememi

küçük kırılgan bi kız öyle yapar 

vücudunu son bikez baştan aşağı yalayıp boynuna kalıcı bi diş izi bırakıyorum
aynaya baktıkça yaptığı günahı hatırlasın diye..
o bu dünyanın adamı değil çünkü , pişman olmaya başladı bile.

aramızdaki duvarı yıkmadan banyoya gidip duş alıyorum.
zerre kadar haz almadığım bi gidip gelme olayından vücüdumda iz kalmasına gerek yok.
çıkınca ona da havlu verip geçiyorum odama, 
kapımı kitleyip,
sabaha kadar yatakta gözümü tavana dikiyorum
dğer gecelerden farkı ne?
evde biri daha var sadece...

o bu dünyanın adamı değil, uzaktan izlemeliydi. cezayı hak etti.



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder