2 Ocak 2011 Pazar

13. kapı- anahtar

Evet, ilk seviştiğim erkekti O.
Üniversitenin ortalarındaydım, bi şekilde tanışmıştık, 5 yaş filan büyüktü benden, bi şekilde kaynaşmıştık. Evine gitmiştim.

Neler olacağı belliydi. Alkolümüz de hazırdı. Alkollenince muhabbetimiz tavan yapıyordu çünkü, ayıkken yabancı gibiydik. içten gelmiyordu sanki sözler.

Yatağında film izleyecektik, elimizde ev yapımı (memleketten gelmiş)rakı+kola kadehimiz(ilk kez içiyordum), hiç dokunulmayan çerez tabağımız yanımızda... filmimizi seçtik, uzattık ayaklarımızı... pat diye uzanıp öptü dudağımın kenarından. geri çekilip gülümsedi. ben şaşkın gülümsedim, sanki hiç beklemiyormuşum gibi. gülümsediğimi görünce tekrar... sonra ben de..

sonra bi gün arkadaşlarım "erkekler, ilk buluşmasında fransız öpücüğü yapan kız kesin verir, diye düşünüyorlarmış..." deyince epey gülmüştüm içimden. O da öyle düşünmüş müydü acaba...Düşündüyse haklı çıkmıştı, ama garip, ne veriyoruz? Neyimiz var da veriyoruz? Namus mu? Onlar vermiyorlar mı? Alış-veriş değil mi bu ...işteş bi eylem ne de olsa "sev-iş-mek"

Neyse...
O bir mühendisti. dikiş tutturmaya çalışıyordu. bi işten çıkıp diğerine giriyordu. herkes gibi turuncu saçlarımı çok sevmişti.
ona bi şey verdim mi bilmiyordum ama, almıştım epey bi duygu. orhan veli ne doğru demiş, hakkaten insan aynada başka güzel oluyormuş, yatakta başka. bir insanı en iyi, yatakta burnu burnuma değerek yüzüne baktığım anda tanıyabileceğimi O'nunla birlikte öğrendim.

İnsanların uyurken yanında bi nefes hissetme ihtiyacında oldukları için, ömrünün kalan her gecesini garantilemek için evlendiklerini o zaman düşündüm. Ama öyle biyolojik bi ihtiyaç değil, "yanımda biri var, birazdan bana dokunacak, teni sıcak olacak.." hissi.

ten sıcaklığı.. O'nda fark ettim ya, kalp sıcaklığını da O'nda bulacağımı sandım. o da öyle umdu başlarda... ama sonra benim gitmemi beklediğini anladım. terk etmek genç bir kızın kalbini kırmak demekti, delikanlılığa sığmazdı, "kötü adam" olmanın vicdan azabını kaldıramazdı.

uzun süre bırakmadım. bıraktım, dayanamadım, geri döndüm. ilkti işte, ilk platonik aşkım gibiydi, yapışmıştı kemiklerime, soyup atamıyordum pat diye. bi ağlama krizinin ortasında telefon başında O'nu ararken buluyordum kendimi.

Sürekli aklıma o sahne geliyordu: bir kötü adam bağırıyor ve ben atletini çıkarıyorum, bir anne ağlıyor ve O boynumu öpüyor, bir adam deliriyor ve ben üstüne çıkıyorum, filmin jeneriği akıyor ve biz kenetlenmişiz, yüzlerimizi okşuyoruz. "nasılsın" diye soruyor bana, "iyiyim" diyorum. dolu dolu bi iyiyim ama, öylesine değil.

annem sevincinden ölüyor, düzenli işi olan bi adam buldum, mezun olunca yakında evleniriz diye... ikimizin de aklından geçmiyor evlenmek. o "artık" düzenli bi hayat istiyor, evlenmek istiyor, ben sadece bi tutku bi alışkanlık bi gencim onun için. "çocuklarının annesi" dışarda bi yerde O'nu bekliyor biliyorum. beni dinledikçe uzaklaşıyor benden, görüyorum.

iyi seviştiğimi söylüyor. O'na kızdığım zamanlarda başkalarıyla yatıyorum. Hepsi aynı şeyi söylüyor. artık erkeklerin isteklerini bilip rol yapabiliyorum. Aldıkları zevkin karşılığını bana tam veremiyorlar. Para versinler bari istiyorum...

Gizlice yapıyorum bi süre fahişeliği, kulaktan kulağa yayılıyor ünüm. Esin bile hala bilmiyor. annem bi gün telefonda konuşurken dinleyince beni her şeyi öğreniyor, bağırmaya başlıyor. mühendis olup sürünmek istemediğimi söylüyorum. hayatıma daha fazla karışmasını istemiyorum. esinle eve çıkıyoruz.

Bu sırada O da öğreniyor. Daha da uzaklaşıyor benden, gözlerinden anlıyorum. gitmemi bekliyordu zaten, hayatını boşaltmamı, yenisine tamamen yer açmamı. Bi daha görüşmeyeceğimizi söyleyip ayrılıyorum yanından. tabi ki dur demiyor.

Sonra ne yaptı, hiç bilmiyorum.
Nasıl öğreniyor hastanede yattığımı, bilmiyorum.
Benim yaşadıklarımı biliyor mu, bilmiyorum.
Beni ağlatmayı nasıl hala becerebiliyor, bilmiyorum..

İsmi Mehmet. Elimi dudaklarımı öpüyor, yine bakıyorum yüzüne, yine yataktayız (hastane yatağı ama olsun).. yine içim gidiyor üstünü çıkarmak için..yine görebiliyorum onu. ama biliyorum ki yine olmaz. bazı insanlar asla var ve yok olamaz, öğreniyorum.

Yazarım (şoförüm), "sen artık benim kahramanım değilsin" demişti. başka bi yazar, başka bi hayat demekti... demek ki mehmet, artık sana yer yok bu romanda, sadece geçerken uğradın zaten..biliyorum. son bi kez öp ve git hadi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder