Uçaktan inmişti sonunda.
İş seyahatlerinden nefret eder olmuştu bir haftadır. Üstelik yanına aldığı iki topuklu ayakkabı da ayağına vurmuş, toplantı ve geziler sırasında da gidip bir çift ayakkabı alacak kadar da vakit bulamamıştı. LAnet bir haftaydı!
Gerçi Paris'ten bir ayakkabı almaya kalksa servet ödemek zorunda kalacaktı o da ayrı mesele.
Tekerlekli deri siyah bavulu ile pasaport kontrolüne doğru giderken, tüm zerreleri ile yorgunluğunu apaçık hissediyordu. Acıyı mı denmeliydi yoksa?
Kabideki kontrol görevlisinin Türk erkeğiyim ben, gözümle bile seni yiyip bitirebilirim bakışlarından sonra, pasaporta damgayı bastırıp, Taksim'e bir taksi çevirmeye koyuldu. Nasılsa şirket ödüyordu tüm masrafları. ÜStelik otobüsle filan uğraşamazdı bu yorgunlukla.
Bavulunu sürükleye sürükleye taksiye yerleştirirken, genç taksici ile gözgöze geldi bir an. Uzun zamandır bir erkekte bu kadar derin bakışlar görmediğini fark etti. Başının ağrısını ve ayaklarının sızısını umursamadan, taksiciye bavulunu bagaja yerleştirdiği için teşekkür etti gülümseyerek.
Ardından vakit kaybetmeden arka koltuğa yerleşiverdi.Ya da kendini öylece bıraktı da denebilir. Kumral uzun saçlarını paltosunun cebinden çıkardığı bir toka ile toplamayı akıl ederken, aklı Esin'e gitti bir an. Acaba evde bir haftadır neler yapmıştı, halledebilmiş miydi görüşmelerini,modellik ile fahişeliğin bu kadar yakın algılandığı bir dünyadan yorulmamış mıydı hala, para alabiliyor muydu bari, eski erkek arkadaşı bu hafta boyunca onu rahatsız etmiş miydi yine, mide ağrısı ne durumdaydı, kira bir hafta gecikti diye ev sahibi ile didişmiş miydi?
Derken eve gidince kendine sıcacık bir ıhlamur hazırlayıp, yumuşak yatağında uyumayı hayal etmeye başladı.Gözleri kapanıyordu ara ara. LEziz bir uyku kaplamıştı tüm ruhunu. Tatlı o kadar tatlıydı ki gözlerini kapatmak.
TRafik neyse ki yoktu bu saatte. EVe bir an evvel varıp, keyfini devam ettirebilecekti.
SAbahın beşi, güneş bile ortalarda yok. Gerçi PAris'e nazaran hava ılık, kuşlar gruplar halinde uçmaya devam edecek (besbelli) birazdan başlayacak gürültüye değin. İnsanın yorgunluğunu alıp neredeyse huzur hissettirecek bir şehirden böyle bir doğa. Gözlerini açası geliyor insanın.
Taksici de pek kibar sabah sabah. Kaç kez sinirli, huysuz olanına denk gelmişti,sanki parayı onlar ödüyormüş gibi bir de surat yapmaları yok mu!.SAbahın köründe ne gerek duyuyorsunuz taksiye kardeşim, gidin uyuyun bakışları. Neyse ki,adam güzel bir CD takmış, yumuşak latin müzikleri eşliğinde ilerliyorlar.TAksicinin de böylesi doğrusu!
ÖYle ki, eve ne zaman geldiğini anlayamıyor kadın. Gerçi ara ara ufak ama uzun kestirmeler,göz dinlendirmelere devam etmiyor değil.
EVe gelince, Esin'i hışımla hazırlanırken buluyor.SAnki uyuya kalmış da bir yere gecikmiş, gözler şiş,kimseyi gördüğü yok.Oradan buraya koşturuyor. Kadın anahtarı cebine koyup, holde ilerken neredeyse Esin ile birbirlerine çarpışacaklar. Esin kendisine enfes derecede yakışan ve tam da üzerine oturan kAhverengi montunu giymiş yine, koyu yeşil çantasını takmaya uğraşıyor. Biraz şaşırıyor kadın, bavulları girişte bırakıp holde ilerken dayanamayıp:
-E hoşgeldim yahu. İnsan bir selam verir 'diyor Esin'in karşısına dikilip.
-Aaa,sen mi geldin. Fark etmemişim, acelem var çıkmam lazım.Sahi nasıl geçti PARis ve toplantılar? Modayı kurtabilecek miyiz dersin Türkiye'de?
Kısık ve kesik bir kahkaha atıp, eliyle havada garip bir kaç hareket yaparak:
-Neyse ben kaçayım artık. Bir iş buldum, müşteriye gidiyorum. Geç kalmamalıyım, adam deli.8 de evde ol dedi. Kim sabahın köründe resim yapar Allah aşkına. Hadi akşama görüşürüz, bir kutlarız gelişini.Soruma uzun uzun cevap verirsin o zaman.( SAnki kadın kısa da olsa cevap vermiş gibi!)
Bu arada İçecek bir şey alayım mı yemek için ?
Kadın, bu hengameden bir an evvel çıkmak ister gibi uyuşuk hareketlerle mutfağa doğru ilerlerken yarım ağız bir şekilde cevap veriyordu Esin'in bu delimsi hızına:
-ŞAraplar benden tabiki. O kadar taşıdım yanımda. GErek yok bir şeye. HAzırlarım ben yemeği, hem izindeyim bugün zaten. Alırım ne gerekirse.Bu arada dikkat et, geçen sefer ki gibi manyak çıkmasın adam. Sanatçıların hepsi deli zaten. Bir de üstüne para alıyorlar inanılır gibi değil!
ACele içinde kapıya koşturan Esin kahkayı bastı.Turuncu saçlarını düzeltip, hızla kapıyı kapatırken içeri seslendi:
Bazen de para veriyorlar tatlım. O kadar da acımasız olma!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder