14 Aralık 2010 Salı

8.kk-ben bu suratı nereden tanıyorum?

5.kahvemi de içtim. Gözlerim katranlaşmıştı adeta. GEce uyuyamamıştım .Yemek yememiştim.
Bardağı yere fırlatıp, porseleni odaya saçıldıktan sonra aradım.

Konuştum ve
Telefonu kapattım
O kadını eve çağırana kadar-ki o anda karar vermiştim, onlarca sigara içmiştim.
Ağzımın tadı kaçmıştı adeta. Midem bulanıyordu. Kafam çatlayacak gibiydi.

YErdeki kırıklara basmadan hoplaya zıplaya banyoya gittim.
Üzerimde sadece şortum, ağzımda yarısı bitmiş, dumanını içime kusan sigaram.

Aynanın karşısına geçip, sakallarımı sıvazladım. Kaç gündür kesmiyordum onları. Hafta olacak belki de. Deli gibi kaşınıyorlar.

HEm yüzüm fena dağılmış halde, avurtlarım çökmüş, dişlerim sararmış. Gözlerimin kenarlarındaki çizgler yıllanmış şaraplar gibi ekşiliğini kaybetmiş, kıymetlenmiş acılaştıran anılardan.

Diş fırçamı çıkarıyorum, biraz macun.
Fındık kadar.
Aynaya bakıyorum yine.
Tüküresim geliyor kendime. Tükürüyorum. Aynada bana bakan o ihtiyarımsı herif gülümserken yüzünden bir tükürük kayıyor.
Fındık kadar olacak macun!
Yuvarlak fırçalayacaksın. Yatay değil. Dikey. Tamam mı bir tanem?
Tamam diyorum.
Öyle fırçalıyorum, uslu uslu.

Gülümsemeye çalışıyorum ama hayır. Atamıyorum o garip hissi içimden.
Arada içtiğim otların etkisiyle kafam hala çakırlarda keyiflerde.


LAnet olsun!


Turuncuya aşık oldum sanırım!
Gözümün önüde sürekli..

Saçlarının rengi o kadar güzel ki, teniyle o kadar güzel uyuşuyor ki, o kızı görmeliydim bir şekilde. HEmen..

Saçları için.

Ah siz beni bilmezsiniz, renkler için canımı veririm. Bu renksiz, tatsız, tuzsuz canımı. O saçlardaki renk benim peygamberim. Hemen onun yanına gidip biat etmeliyim!

Fırçamı yerine koymak istemiyorum. Atıyorum sağa sola bir yere. ODaya gidiyorum, başım fena yumuşak. Sözde o kadar kahve içtim. Bana mısın demedi. Üzerime bir şeyler giymem gerek. Yerden bir kot alıyorum, geçiriveriyorum. Spor manyağı biri olduğum için kilo almıyorum ve işte bu giydiğim kot en az 10 senelik. Tam oluyor yine, belden biraz bol. ÜZerime de bir tişört , koltuğa uzanıyorum. Şimdi bir koşsam.10 kilometre, götümden akan terler çoraplarımı ıslatana kadar. Ciğerlerime dolan hava alveollerimi patlatana kadar. Ne kadar rahatlardım. Hayali bile güzel.
DErken..

Sonrası malum.
Sızmışım.
Kapının ısrarlı çalmalarına uyanıyorum.
YA da bana ısrarlıymış gibi geliyor, çünkü kapıyı açıp, gördüğüm neredeyse kızgın ve bıkkın o surat bana tam tersini anlatıyor.

SAhi ,bu suratı ben nereden tanıyorum?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder