5 Aralık 2010 Pazar

3.kapı-anahtar

Alışkın değilim evde kahvaltı etmeye. Evde, daha doğrusu ailemin evinde yaşamaya alışkın değilim 30 yıldır. 30 yaşımdayım. Reenkarnasyona inanabilirim belki bu durumda, inanmam gerek, aksi halde saçma kalacak bir önceki cümlem. Olsun. Ben o güne döneyim yine de.

Turuncu saçlı insan sayısı azdır Türkiye'de, sürekli rastlanmaz sokakta. Birini görünce de belli bir süre aklımda yüzü, ifadesi, duruşu. Farklıysa bakışları, daha bir kalıcı olur hafızamda. İlla ki duygusal anlamda vurulma söz konusu olması gerekmez. Bazı insanlar resim yüzlüdür ya, onlar gibi işte. Bir de turuncu bana hep kırmızıyı hatırlatır. Kırmızı da çok şeyi hatırlatır. Size öyle gelmez mi? Kırmızı her anıda az çok vardır. Neyse...döneyim ben yine o güne.

Simitle kahvaltı ederken gördüğüm kadın, birkaç gün önce, gecenin köründe taksiye binen turuncu saçlı kadındı, unutmamıştım. bıraktığım apartmandan çıkıyordu yine. Kahverengi yeşil ve turuncunun ilahi uyumunu taşır gibiydi, bi tek kırmızı eksikti üstünde. İnatla taşımıyor gibiydi kırmızıyı, bi eksiklik kalsın der gibi.

Nedense taksiye yönelmeyince kırıldım sanki.. sanki bana selam verip gelip yanıma oturuvermesi gerekiyordu. Bi daha dur derse durmayacağım, diye geçirdim aklımdan, şaka değil, bi an çocuk gibi oldum. Nedenini sormayın işte ben de anlamadım ki!

Aşk değil bu hemen yanlış yorumlamayın. Her kadın erkek ilişkisi aşk değildir ya! O benim kahramanım gibi, sanki şu sanal hayatta O'nu ben yazmışım gibi... Benim düşündüğümden başka bi şey yapınca kıskanıyordum... Nasıl anlatsam... Sanki benim filmimin oyuncusu, ama başka yönetmenden emir alıyor gibi..

Neyse mesele o değil. Zaten kimsenin elinde olmayan şeyler geldi başına.

Muzip bi gülümseme vardı yüzünde, apartmandan çıktığı an güneş sokağı daha bi ısıttı sanki. Yoldan geçenler dönüp baktı. Dikkat çekiyordu, bunlar benim abartmalarım değil. İşe giden somurtkan insanların arasından gülümseyen rengarenk biri geçerse dikkat çekmez mi?!

Adeta koşturarak yürüyordu. Sabahın köründe nereye acelesi vardı bu kadar? Hangi işe insan böyle neşeyle giderdi ki?

Bunları öğrenemedim o gün. Çünkü tam köşedeki inşaatın altından geçerken başına işçilerin kullandığı kalaslardan biri düştü. Anında yığıldı oraya. Kan akıyordu başından, kıpkırmızı.

Kalabalık toplanmıştı başına, yukardan işçiler bakıyordu. Ambulans çağırmış birileri, geldi, götürdüler. Ben hasta yakını gibi kıpırdayamaz haldeydim, şok olmuştum. Mahallenin bakkalının koşarak apartmana girdiğini gördüm, eve haber verecekti galiba. Kimle yaşadığını da o an merak ettim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder